Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, “Eleştirel Söylem Analizi” yöntemiyle yapılan “Kur’an'ın söyleminde medeniyetin çöküşü ve Hz. Lut’un (a.s.) eşi Edu'nun temsili etkisi” başlıklı araştırmanın eleştiri ve değerlendirme toplantısı El-Zehra (s) İlahiyat Okulu’nda düzenlendi.
Dr. Semane Sadat Sedidpur, bu makalenin araştırmacılarından biri olarak şunları ifade etti: “Bu okuma biçiminde Hz. Lut’un (a.s.) eşi yalnızca itaatsiz bir eş değil; ilahi değerler sistemine sadakatsizliğin sembolüdür. O, bir peygamberin evinde yaşamasına rağmen düşünsel ve söylemsel açıdan, yozlaşmanın normalleştiği ve kurumsallaştığı bir topluma aidiyet göstermiştir. Bu araştırma, Hz. Lut’un (a.s.) hayatıyla ilgili Kur’an ayetlerindeki anahtar kavramları inceleyerek ve güvenilir tefsirleri değerlendirerek, ilahi azabın onu da kapsadığını ortaya koymaktadır; çünkü o, yozlaşmış yapının yeniden üretilmesine fiilen katkıda bulunmuştur.”
Dr. Semane Sadat Sedidpur sözlerine şöyle devam etti: “Kur’an bu anlatımla, aile krizinin yalnızca ekonomik ve psikolojik etkenlerle çözülemeyeceği konusunda uyarıda bulunmaktadır. Aile kurumunun benzeri görülmemiş kimliksel, medyatik ve ahlaki meydan okumalarla karşı karşıya olduğu günümüz dünyasında, dinlerin temel anlatılarını yeniden okumak krizin derinliğini kavramak için yol gösterici olabilir. Bu çalışma, Lut kavmi kıssasına yönelik kalıplaşmış yorumların ötesine geçerek, 'Eleştirel Söylem Analizi' yöntemiyle Hz. Lut’un (a.s.) eşinin kişiliğini, incelemenin merkezine yerleştirmektedir.”
Toplantının devamında, söz konusu makalenin diğer araştırmacısı Müjgan Celve şu değerlendirmelerde bulundu: “Lut kavminin cinsel sapmasına yapılan yaygın vurgunun aksine, bu araştırma Kur’an’ın “zevce” yerine “imraet” kelimesini tercih etmesi ve “kânet mine’l-gâbirîn” ifadesini kullanmasıyla, özellikle Hz. Lut’un (a.s.) eşinin nebevî söylemle yaşadığı anlamsal kopuşu ortaya koymaktadır. O, bir peygamberin evinde yaşamıştı; ancak inanç ve dil düzeyinde, toplumda hâkim olan yozlaşmış söylemle uyum sağlamıştı. Bu durum, anlam düzeyinde bir sadakatsizliktir.”
Ardından sosyolojik bir çözümleme yapan Müjgan Celve şunları söyledi: “Bu çalışma, Giddens’ın “yapılanma” kuramından yararlanarak, Hz. Lut’un (a.s.) eşini pasif bir mağdur olarak değil, yozlaşma yapısının yeniden üretilmesinde etkin bir özne olarak tanımlamaktadır. Sessizliği, 'Sodom' halkıyla iş birliği ve peygamberin misafirlerinin sırrını açığa vurma gibi davranışlarla bu yapıyı güçlendirmiştir. Ayrıca Merton’un “toplumsal baskı” kuramı, o toplumda kültürel hedef olan haz ile meşru araç olan evlilik arasındaki çatışmayı ortaya koymaktadır; bu çatışma da kurumsallaşmış bir sapmaya yol açmıştır.”
Bu araştırmacı sözlerini şöyle sürdürdü: “Günümüzde aile krizi, her şeyden önce bir “değer krizi”dir. Medyatik ve toplumsal söylemler, ailenin temel değerlerini alaya aldığında ya da onları marjinalleştirdiğinde, Sodom kavminin modeli yeniden üretilmiş olmaktadır; yani önce sapkınlık normalleştirilmekte, ardından norm hâline getirilmekte ve sonunda söylemsel hâkimiyet kurulmaktadır. Bireyleri bu söylem alanında dağılmış olan bir aile, “içsel çözülme” yaşamaktadır.”
Müjgan Celve son olarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu araştırma, ailenin dirliğini yalnızca maddi imkânların sağlanmasına ve psikolojik huzura bağlı olmadığını ortaya koymaktadır. Asıl koşul, ilahi değerler sistemine ortak sadakattir. Kan bağı ya da toplumsal konum, bu anlamsal sadakat olmadan kalıcılığın teminatı değildir. Hz. Lut’un (a.s.) eşinin kıssası, ailelerin tüm üyelerine sınırlarını yalnızca davranışta değil, inanç ve söylem düzeyinde de korumaları gerektiği yönünde bir uyarıdır.”
yorumunuz